profil

İçindekiler

Astım

Astım ve Astım Atağı Nedir?

Astım, hayat boyu süren (kronik=müzmin) ve uzun süreli tedavi gerektiren bir hastalıktır.

Astımda hava yollarında mikrobik olmayan iltihabi (yangısal) durum görülür.

Astım

Astım Belirtileri Nelerdir?

  • Astımda, akciğerlerdeki hava yollarında kızarıklık, şişlik ve daralma olur; bu durum tekrarlayan solunum şikayetlerinin oluşmasına yol açar.
  • Özellikle gece ya da sabah kötüleşen, fazla miktarda öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi
  • Egzersiz sırasında kötüleşen astım belirtileri

Toz, hayvan tüyü, polen, sigara dumanı, hava koşullarındaki değişiklikler ya da belirli ilaçlar gibi tetikleyici faktörlerle ortaya çıkan astım belirtileri. Astım atakları, yavaş yavaş kötüleşen ataklardan, hızla kötüleşen ataklara kadar değişebilir.

Astım Tanısı Nasıl Konur?

Astım tanısı için ilk olarak şikayetlerin özellikleri ve ailede astım olup olmadığı sorgulanır.

Özellikle gece ve/veya sabaha karşı ortaya çıkan, nöbetler halinde gelen nefes darlığı, hırıltılı soluk alıp verme, öksürük ve göğüste baskı hissi.

Alerjen veya sigara dumanı gibi bir uyarıyla ortaya çıkan astım nöbetleri.

Ailede astım ve/veya başka alerjik hastalık bulunması astım tanısı için önemlidir.

Astım yakınmaları her zaman yukarıda belirtildiği gibi tipik değildir. Bu durumda solunum fonksiyon testleri yapılması gerekebilir.

Solunum fonksiyon testleri hava yolu darlığının varlığının ve derecesinin saptanmasının yanı sıra astımla karışabilen bazı hastalıkların ayırt edilmesine yardımcı olur.

Astım Tedavisi Nasıl Yapılır?

Astım hastalığı tamamen ortadan kaldırılamayabilir. Ancak uygun tedavi ve iyi bir hasta-doktor işbirliği sağlanarak astım hastalığı tam kontrol altına alınabilir.

Astımın iyi kontrol edilmesi daha az hastaneye yatış ve yaşam kalitesinde artış anlamına gelmektedir.

Astım tedavisinin amaçları

Astım hastaları için çoğu kez şikayetlerin giderilmesi tek amaçtır. Ancak hastaların bu beklentisi esas durumu maskeleyebilir. Çünkü önemli olan iltihabın (yangı=enflamasyon) tedavi edilmesidir.

Astım tedavisinde etkileri farklı 2 grup ilaç kullanılmaktadır:

  • Kontrol edici ilaçlar
  • Rahatlatıcı ilaçlar

Astım tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu inhalasyon (solunum yolu) ile verilmektedir; ilaçlar böylece doğrudan hava yollarına ulaşmaktadır.

Astım tedavisinin amaçları şunlardır:

  • Gündüz ve gece şikayetlerinin olmaması
  • İşlerin rahat yapılabilmesi
  • Rahatlatıcı ilaca az gereksinim duyulması
  • Acil servise başvurmak zorunda kalınmaması
  • Sağlanan kontrolün sürdürülmesi.

Kontrol edici ilaçlar

  • Bu gruptaki ilaçlar hava yollarındaki iltihabı tedavi ederek astımın kontrol altında tutulmasını sağlar.
  • Solunum yoluyla alınan steroidler bu grupta yer alır.
  • Bu ilaçların her gün ve uzun süreli olarak kullanılması gerekir.
  • Eğer hasta iyileştiğini sanarak doktoruna danışmadan tedavisini keserse, hastalık yeniden ortaya çıkar.

Rahatlatıcı ilaçlar:

  • fazla ihtiyaç Etkileri kısa sürede hissedilir.
  • Bu grup ilaç sadece lüzum halinde nefes daralması olduğunda hava yollarını açmak için kullanılmalıdır.
  • Bu ilaçlara duyuluyorsa astım iyileşmiyor demektir.

 

Bronşektazi (Bronş Genişlemesi) Nedir? 

Bronşektazi, akciğerlerinizdeki bronşiyal tüplerin kalıcı olarak hasar gördüğü, genişlediği ve kalınlaştığı bir durumdur. Bu hasarlı hava geçişleri bakteri ve mukusun akciğerlerde birikmesini sağlar. Bu durum sık sık enfeksiyon ve solunum yollarının tıkanması ile sonuçlanır.

Bronşektazi için tedavi yoktur, ancak yönetilebilir. Tedavi ile normal bir hayat yaşayabilirsiniz. Ancak, alevlenmeler vücudunuzun geri kalan kısmına oksijen akışını sağlamak ve daha fazla akciğer hasarı önlemek için tedavi edilmelidir.

Bronşektazi (Bronş Genişlemesi)

Bronşektazi Nedenleri?

Herhangi bir akciğer hasarı bronşektaziye neden olabilir. Bu durumun iki ana kategorisi vardır. Bunlardan biri kistik fibroz (KF) ile ilişkilidir ve KF bronşektazi olarak bilinir. KF anormal mukus üretimine neden olan genetik bir durumdur.

Diğer kategori ise, KF ile ilişkili olmayan KF dışı bronşektazidir. KF dışı bronşektaziye yol açabilecek en yaygın bilinen durumlar şunlardır:

  • Anormal işleyen bir bağışıklık sistemi
  • Enflamatuar bağırsak hastalığı
  • Otoimmün hastalıklar
  • Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)
  • Alfa 1-antitripsin eksikliği (kalıtımsal bir KOAH nedeni)
  • HIV
  • Alerjik aspergilloz (mantarlara alerjik bir akciğer reaksiyonu)
  • Boğmaca ve tüberküloz gibi akciğer enfeksiyonları
  • KF akciğerleri, pankreas ve karaciğer gibi diğer organları etkiler. Akciğerlerde bu tekrarlanan enfeksiyonlara neden olurken, diğer organların da işleyişlerini bozabilir.

Bronşektazi Belirtileri 

Bronşektazi semptomlarının gelişmesi aylar hatta yıllar alabilir. Bazı tipik semptomlar şunlardır:

  • Kronik günlük öksürük
  • Kan tükürme
  • Hırıltılı sesler veya göğüsten nefes alma
  • Nefes darlığı
  • Göğüs ağrısı
  • Çok miktarda balgam çıkarma
  • Kilo kaybı
  • Yorgunluk
  • Ağız kokusu
  • Sık solunum yolu enfeksiyonları
  • Çocuklarda gelişme geriliğİ
  • Bu belirtilerden herhangi birini yaşıyorsanız, tanı ve tedavi için derhal doktorunuza başvurmalısınız.

Bronşektazi Tedavisi

Bronşektazinin tedavisi yoktur, ancak durumu kontrol etmenize yardımcı olmak için tedavi önemlidir. Erken keşfedilirse ve enfeksiyonlar minimumda tutulursa, hasar yavaşlayabilir ve durumun yönetimi daha kolay olabilir.

Ayrıca, solunum yollarının daha fazla tıkanmasını önlemek ve akciğer hasarını en aza indirmek için de kritik öneme sahiptir. Bronşektazi tedavisi için yaygın yöntemler şunlardır:

  • Hava yollarını temizleme yöntemleri (solunum egzersizleri ve göğüs fizyoterapisi gibi)
  • Pulmoner rehabilitasyon
  • Enfeksiyonu önlemek ve tedavi etmek için antibiyotikler
  • Hava yollarını açmak için albuterol (Proventil) ve tiotropium (Spiriva) gibi bronkodilatörler
  • Balgam inceltici ilaçlar
  • Oksijen terapisi
  • Solunum yolu enfeksiyonlarını önleyen aşılar

Akciğerde kanama varsa veya bronşektazi akciğerinizin sadece bir bölümünde ise, etkilenen bölgeyi çıkarmak için ameliyat gerekebilir.

İmmün bozukluklar veya KOAH gibi koşullar bronşektaziye neden oluyorsa, bu hastalıkların tedavisi gereklidir.

Bronşit

Bronşit Nedir?

Bronşiol olarak adlandırılan küçük hava keseciklerinin enfeksiyonu sonucu ortaya çıkan iltihaplanma, keseciklerde daralmaya neden olur ve bunun sonucunda akciğer kapasitesi büyük oranda azalır. Sıklıkla iki yaş altı çocuklarda meydana gelen ve alt solunum yollarının en sık görülen rahatsızlığı olan bu olgu Akut Bronşit Hastalığı olarak tanımlanır.

Bronşit

Bronşit Belirtileri Nelerdir?

Akut bronşit hastalığı genellikle üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben ortaya çıkar ve hastalık varlığında gözlemlenen ilk belirtiler genellikle hapşırma ve burun akıntısı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları olur.

Bronşiollerde gelişen enfeksiyonun artışıyla birlikte yüksek ateş ve iştahsızlık meydana gelebilir.

Hastalığın ilerlemesi ile birlikte hava keseciklerinin dolması ve tıkanıklık oranının artması ile birlikte solunum sıkıntısı gözlenir.

Solunum sıkıntısının artışı hastanın ani gelişen geçici öksürük krizleri yaşamasına neden olur.

Hastalığın en belirgin klinik bulgularından bir diğeri hırıltı/hışırtı şeklinde duyulan solunum sesleridir.

Bronşit Tanısı

Akut bronşit ve astım bronşit hastalıklarının klinik tablosu oldukça benzerdir ve bu durum karışıklığa yol açabilir. Özellikle ilk bronşit atağı sırasında bu ayrımı yapmak fazlasıyla zordur ancak devam eden ataklarda meydana gelen klinik bulgular ile birlikte tanılama işlemi kolaylaşır. Bu doğrultuda bronşit atağı öncesinde viral enfeksiyon bulgusunun olmaması, hışıltı epizotlarının sık tekrarlaması, ailede atopi veya astım öyküsünün varlığı hastalığın bronşit astım olduğunu destekleyecek kuvvetli belirtilerdir.

Bronşit tanısı konulduktan sonra hastalığın şiddetini belirlemek adına klinik derecelendirme yapılır. Bu işlemi yaparken hastanın bir dakika içindeki solunum sayısı, hışırtılı solunum sesi, retraksiyon (çekilme) varlığı ve mevcut genel durumdaki bozukluklar (huzursuzluk, iştahsızlık, bilinç bozukluğu vb.) göz önünde bulundurulur.

Bronşit Tedavisi Nasıl Yapılır?

Akut bronşit tedavisinde amaç, hastaya destekleyici bakım uygulamak ve semptomları azaltarak rahatsızlığı en alt düzeye indirmektir. Hastada oksijen yüzdesinin normale dönmesi ve solunum sıkıntısının giderilmesi için tedaviye bronkadilatatör (bronşlarda genişlemeye yol açan) ajanlarla başlanır. Bronkadilataör tedavi uygulamasına yanıt vermeyen, yineleyen solunum atakları olan ve ağır bronşit tablosu gözlenen hastalarda kortikosteroidlerin antienflamatuvar etkisinden yararlanılabilir. Hastaya uygulanan ilaç tedavisinin etkinliği düzenli aralıklarla değerlendirilmeli, dolayısıyla tüm tedavi uzman doktor tarafından planlanmalıdır.

Pnömoni (Zatürre) Nedir?

Pnömoni halk arasındaki bilinen tabiriyle zatürre; kısaca akciğer dokusunun iltihaplanmasıdır. Bakteriler başta olmak üzere çeşitli mikroorganizmalara bağlı olarak meydana gelir. Bazı pnömoni türlerinde hasta kişiden sağlam kişilere doğrudan bulaşma riski vardır. Ama hastalık çoğunlukla, hastanın kendi ağız, boğaz veya sindirim kanalında bulunan mikropların akciğere ulaşmasıyla meydana gelmektedir. Normal durumda hastalığa neden olmayan bu mikroplar, vücut savunması zayıf düşmüş kişilerde pnömoni oluşturur. Dolayısıyla pnömoni’nin oluşmasında bulaşmadan çok, kişinin vücut direncini kıran risk faktörleri rol oynar.

Pnömoni (Zatürre)

Zatürre (Pnömoni) Belirtileri Nelerdir?

Üşüme- titreme, 39- 40 °C’ye varan yüksek ateş, öksürük, kirli, iltihaplı (yeşil, sarı, pas rengi) balgam çıkarma ve yan ağrısı olabilir. Bazı pnömoni türlerinde ise sinsi başlangıç olur. Birkaç gün devam eden iştahsızlık, halsizlik, eklem ve kas ağrılarını takiben kuru öksürük, ateş yükselmesi, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtiler olabilir. Bu şikayeti olan hastalar mutlaka doktora başvurmalıdır.

Pnömoni ihmal edilmemesi gereken bir sağlık sorunudur. Erken teşhis edilmesi ve gecikmeden tedaviye başlanmasının ölümleri azalttığı bilinmektedir. Hastanın yakınmaları pnömoni’yle uyumlu ise genellikle yapılan muayene ve akciğer röntgenindeki bulgularla teşhis konulabilir. Gerekirse kan ve balgam tahlilleri yapılabilir.

Zatürre (Pnömoni) Bulaşıcı Mıdır?

Pnömoni’ye zemin hazırlayan grip ve benzeri viral solunum yolu enfeksiyonları ise çok bulaşıcıdır. Hapşırık ve öksürükle yayılabildikleri gibi, ağız ve burun sekresyonları ile bulaşmış bardak, mendil, çatal- kaşık gibi eşyalar aracılığıyla diğer kişilere geçebilir.

Pnömoni’ler tüm dünyada ve ülkemizde en sık görülen ve en fazla ölüme neden olan hastalıklar arasındadır. Özellikle bebeklerde, çocuklarda, yaşlılarda ve bilinen başka bir hastalığı olan kişilerde pnömoni’ler daha ölümcül olabilmektedir. Bir kişinin pnömoni’ye yakalanmasının kolaylaştıran çeşitli risk faktörleri vardır. Bunlardan korunmak mümkünse, pnömoni’ler önlenebilir.

Erişkinlerde pnömoni oluşmasını kolaylaştıran risk faktörleri:

İleri yaş:

Kronik hastalıklar: Akciğer hastalıkları (KOAH, bronşektazi, akciğer kanseri), kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, karaciğer hastalıkları, şeker hastalığı, sinir sistemi hastalıkları (kas hastalıkları, inmeler, bunama), yutma güçlüğü yapan durumlar (çene, kas, sinir hastalıkları, tümörler, yemek borusu hastalıkları), bağışıklık sistemi hastalıkları (AIDS, kan ve lenf bezi kanserleri)

  • Sigara kullanımı
  • Alkol alımı
  • Kusmalar
  • Geçirilmiş uzun süreli ameliyatlar
  • Grip salgınları

Zatürre (Pnömoni) Korunma Yolları Nelerdir?

Pnömoni’den korunmak için pnömoni oluşumunu kolaylaştıran olumsuz faktörler düzeltilmelidir. Bu amaçla kronik hastalıkların uygun şekilde takip ve tedavisi, stresten kaçınma, dengeli beslenme ve hijyenik barınma koşullarının sağlanması, alkol, tütün ve ilaç bağımlılığının kontrolü ile ağız ve mide içeriğinin solunum yollarına kaçmasına = aspirasyona yol açan risk faktörlerin azaltılması gerekir.

Pnömoni’ye yol açabilen veya kolaylaştırıcı olan grip salgınları sırasında kalabalıkta temasın azaltılması, maske kullanılması ve özellikle yüksek riskli gruba grip bulaştırabilecek kişilerin aşılanması korunma için önemlidir.

Pnömoni (Zatürre)

Grip virüsünün bizzat kendisi pnömoni’ye yol açabildiği gibi, diğer mikroorganizmalara bağlı pnömoni türlerinin ortaya çıkmasını da kolaylaştırabilir. Gribin ağır seyrettiği ve ölümcül olduğu olgular çoğunlukla pnömoni’nin gribe eşlik ettiği olgulardır. Bu nedenle pnömoni’lerin ve buna bağlı ölümlerin önlenmesi için grip salgınlarının da önlenmesi gerekmektedir.

Gripten korunmak üzere aşılar geliştirilmiştir. Bu aşılar bir yıl süreyle korunma sağlar. Grip aşıları her yıl eylül, ekim aylarında ya da en geç kasım ayında bir doz kas içine yapılmalıdır. Grip aşıları gribe yakalanma riski yüksek veya grip olduğunda gribin ağır ve ölümcül seyredebileceği kişilere uygulanmalıdır.

Zatürre (Pnömoni) Tedavisi

Birçok vakada pnömoni evde tedavi edilebilir. Ağır olguların, yaşlı hastaların, oksijen tedavisi veya yoğun bakım desteği gerektiren hastaların hastaneye yatması gerekir. Tedavi hastaya göre değişir. Tedaviye erken başlandığında ve ayaktan tedavi edilebilen olgularda sonuçlar yüz güldürücüdür. Ancak teşhis ve tedavisi gecikmiş, ağır pnömoni olgularında ölüm oranı yüksektir.

Verem (Tüberküloz) Nedir?

Tüberküloz ya da daha yaygın olarak bilinen adıyla bilinen verem, akciğerleri etkileyen ve işlevlerini yapamaz hale getiren bir hastalıktır. Doğru koşullar altında verem, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Tüberkülöz mikrobu, vücuda girmesinden sonra uzun bir zaman hastalık yapmadan durabilir. Vücut, bu durumda tüberkülöz mikrobuna karşı savunmaya geçer ve onu bir nevi hapseder. Bu duruma tüberkülöz enfeksiyonu denir. Ve böyle bir durumla karşı karşıya kalan kişinin enfekte olduğu, ancak tiberkülin testi ile cilt testi yapılırsa ortaya çıkar.

Verem (Tüberküloz)

Verem Neden Olur?

Verem hastalığı “mikobakterium tüberküloz” adlı bir bakteriden kaynaklanır. Bu hastalığın farklı çeşitleri vardır ve bazıları ilaca karşı direnç geliştirebilir. Tüberküloz bakterisi, havadaki damlacıklar içerisinde taşınır. Havaya karıştığı andan itibaren başka bir insan bu bakterileri soluyabilir. Verem nasıl bulaşır sorusuna yanıt vermek gerekirse hastalık;

  • Hapşırma
  • Öksürme
  • Konuşma
  • Şarkı söyleme

yollarıyla bulaştırılabilir. Bağışıklık sistemi güçlü kişilerde, bakteri taşıyıcısı olsalar bile hastalığın semptomları görülmeyebilir. Bu duruma potansiyel ya da inaktif enfeksiyon denir. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre dünya nüfusunun çeyreği tüberküloz bakterisi taşıyıcısıdır. İnaktif taşıyıcılarda görülen bakteri bulaşıcı değildir ancak zaman içerisinde aktif hale gelebilir ve hem taşıyıcıyı hem de çevresindeki kişileri hasta edebilir.

Verem Belirtileri Nelerdir?

Latent tüberküloz adı verilen vakada, bakteri taşıyıcıları hastalığın belirtilerini göstermez. Bu vakalarda vereme neden olan bakteriler uyku durumundadırlar ve uyanarak kişiyi hasta etmeleri yıllar sürebilir. Aktif verem hastalığı, kanlı öksürük ve balgam gibi solunum sistemi rahatsızlıkları şeklinde semptomlar gösterir. Tüberküloz durumunda hasta, üç hafta süren ve normal nefes almayı zorlaştıran ağrılı öksürük nöbetleri yaşayabilir. Bununla birlikte;

  • Sebepsiz halsizlik
  • Ateş
  • Gece terlemesi
  • İştah kaybı
  • Kilo kaybı gibi belirtiler de verem hastalığına işaret edebilir.

Verem yaygın olarak akciğerleri etkilese de, böbrekler, omuga, kemik iliği ve beyin gibi vücudun diğer organlarını da etkileyebilir. Semptomlar, bakteriden etkilenen organa bağlı olarak değişkenlik gösterir.

Verem Nasıl Teşhis Edilir?

Hastaya tüberküloz testi koyabilmek için belirtiler pek çok hastalıkta görülebildiği için tek başına yeterli değildir. Doktorun inisiyatifine göre farklı testler uygulanabildiğinden, tüberküloz testi nasıl yapılır sorusunun yanıtı da test türüne göre değişiklik gösterir.

Verem (Tüberküloz)

  1. Tüberkülin deri testi

Genelde Verem Savaş Dispanseri’nde uygulanan bu test, kişide verem hastalığı olup olmadığını tespit etmek için kullanılan en yaygın yöntemdir. Bu testte, hastaya derinin hemen altından 0.1 mililitre PPD enjekte edilir. Sonuçlar iki üç gün içerisinde belli olur. Eğer enjeksiyonun yapıldığı bölgede 5 milimetrelik bir çizgi oluşmuşsa test sonucu pozitif olarak değerlendirilir. Ancak bu test yalnızca kişinin bakteriden etkilenip etkilenmediğini tespit eder, bakterinin aktif mi yoksa uykuda mı olduğuna dair bir sonuç sunmaz.

  1. Kan testi

Deri testinden istenilen sonuç alınamadıysa hastaya kan testi uygulanır. Bu kan testi ayrıca deri testinde ortaya çıkma ihtimali olmayan başka enfeksiyonların da tespit edilebilmesi için tercih edilir. Kan testinin sonuçları pozitif, negatif ya da belirsiz şeklinde çıkabilir. Ancak deri testinde olduğu gibi kan testinde de bakterinin aktif olup olmadığı belirlenemez.

  1. Göğüs röntgeni

Eğer deri ve kan testlerinizin sonucu pozitifse dokturunuz sizden göğüs röntgeni çektirmenizi isteyecektir. Bu röntgende akciğerlerde küçük ama belirgin noktacıklar aranır. Bu noktalar verem enfeksiyonunun işaretidir ve bağışıklık sisteminin bakteriyi izole edip edemediğini gösterir. Eğer göğüs filminizin sonucu negatifse latent tüberkülöz olduğunuz sonucuna varılır. Ancak noktacıklar görünmüyorsa tüm testlerinizin sonucu hatalı olabilir ve hepsinin baştan yapılması gerekir. Diğer testlerden farklı olarak röntgen, bakterinin uykuda mı yoksa aktif mi olduğunu gösterir.

  1. Diğer testler

Diğer testlerinizin sonucuna bağlı olarak doktorunuz sizden balgam ya da mukus testi isteyebilir. Bu maddeler, akciğerlerinizin içinden alınarak verem bakterisinin tespiti için kullanılır. Eğer balgam testinin sonucu pozitifse aktif tüberküloz bakterisinden söz edilir ve bulaşmasını önlemek için hastanın maske takması istenir. Hastanın sonuçlarının negatif hale gelene kadar maskeyi çıkarmaması hem kendisi hem de çevresindekiler için önemlidir. Verem mikrobunu tespit edebilmek için ayrıca,

  • Bilgisayarlı tomografi
  • Bronkoskopi
  • Akciğer biyopsisi yöntemleri uygulanabilir.

Verem Nasıl Tedavi Edilir?

Tüberküloz hastalığında, diğer bakteriyel enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi birkaç haftalık antibiyotik tedavisi yeterli değildir. Aktif tüberküloz hastaları 6 ile 9 ay arasında pek çok farklı ilaç almak zorundadırlar. Test sonuçları negatife dönene kadar ilaç tedavisi ve rutin kontroller aksatılmamalıdır aksi halde enfeksiyon yeniden nükseder. Eğer tedavi ve kontroller aksatılmamasına rağmen hastalık yeniden oluştuysa, bakteriler ilaçlara direnç kazanmış olabilir ve değiştirilmeleri gerekir. Verem mikrobu birçok ilacın etken maddesine karşı dirençli olduğundan pek çok farklı ilaç bir arada alınmalıdır.

Verem tedavisi gören hastaların, belli başlı karaciğer rahatsızlığı semptomlarına dikkat etmeleri gerekir. Bu semptomlar:

  • İştahsızlık
  • İdrarda koyuluk
  • Üç günden uzun süren ateş
  • Sebepsiz bulantı ve kusma
  • Sarılık ya da ciltte sarılaşma
  • Batın ağrısı şeklinde kendilerini belli eder.

Tüberküloz tedavisi görüyorsanız ve bu belirtilerden bir ya da birkaçı oluştuysa vakit kaybetmeden doktorunuzla görüşmelisiniz. Bu belirtilerin önüne geçebilmek için düzenli kan testiyle birlikte karaciğerinizin düzgün çalışıp çalışmadığını da kontrol ettirmeniz gerekir.

İlaç tedavisinin yanı sıra verem tedavisinde beslenme de çok önemlidir. Hasta için sağlıklı bir diyet yaparak ideal kilosunu koruması ya da kiloluysa zayıflaması vücut direncini muhafaza etmesi için önemlidir. Ayrıca rafine un ve şeker tüketimini azaltmak, alkolden uzak durmak ve mineral yönünden zengin gıdalar almak hastalığın daha kolay atlatılmasını sağlar.

Pulmoner Hipertansiyon Nedir?

Kalbin sağ tarafında bulunan ve akciğere oksijenden fakir; yani kirli kanı oksijenlendirmek için götürmekle görevli olan akciğer atardamarı pulmoner arter olarak adlandırılmaktadır. Pulmoner hipertansiyon ise akciğere bağlı olan kan basıncının sürekli olarak yüksek olmasını ifade eder. Akciğer atardamarındaki yüksek kan basıncı olarak nitelendirilen pulmoner hipertansiyon, 1891 yılında Dr. Ernst von Romberg tarafından tanımlanmıştır. Ciddi ve tehlikeli hastalıklar sınıfında bulunan pulmoner hipertansiyon, mutlaka doktor gözetiminde tutulmalı ve bir an önce tedaviye başlanmalıdır.

Kalbi doğrudan etkileyen pulmoner hipertansiyon, önlem alınmaması durumunda ilerleyen safhalarda kalp yetmezliğine neden olabilir.

Pulmoner Hipertansiyon

Pulmoner Hipertansiyon Hastalığının Oluşumu Nasıldır?

Pulmoner arter adı verilen bölüm kalbin sağ karıncığından akciğerlere kirli kanı götürmekle görevli olan akciğer atardamarıdır. Pulmoner arterin ince dalları ve kılcal damarların tıkanması veya daralması sonucunda kan akışına karşı ciddi bir direnç oluşur. Oluşan bu direnç sonucunda daha şiddetli bir şekilde kan pompalayan sağ vetrikülü sürekli olarak yüksek dirence maruz kaldığından zamanla genişleyerek kalp yetmezliğine neden olur. Pulmoner hipertansiyon hastalığının nedeni, henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte akciğer atardamarlarındaki hücre yapısının zarar görmesi veya bazı önemli fonksiyonlarını kaybetmesi sonucunda hastalık meydana gelebilir.

Pulmoner Hipertansiyon Nedenleri Nelerdir?

Pulmoner hipertansiyonun nedeni henüz kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çeşitli faktörlerin etkili bir rol oynadığı düşünülen hastalıkta, kullanılan ilaçlardan çeşitli akciğer hastalıklarına kadar pek çok unsur hastalığı tetiklemektedir. Genetik faktörlerinde etkili olabileceği düşünülen pulmoner hipertansiyonda diyet ilaçlarından kalp yetmezliğine kadar birçok unsur rol oynamaktadır.

Pulmoner hipertansiyona neden olan hastalıkları sıralamak gerekirse;

  • Aort ve mitral kapak hastalıkları
  • Kalp yetmezliği
  • Doğumsal kalp hastalıkları
  • Kronik karaciğer hastalığı
  • KOAH ve akciğer hastalıkları
  • Akciğer tümörü
  • Pulmoner fibrozis
  • Amfizem
  • Siroz
  • Romatizmal hastalıklar
  • Skleroderma ve SLE (lupus)

Pulmoner Hipertansiyon Belirtileri

Belirtiler hastadan hastaya değişkenlik gösterebileceği gibi genellikle hastalığın ilk evrelerinde herhangi bir belirti gözlemlenmemektedir. Pulmoner hipertansiyonun başlıca belirtisinin nefes darlığı olduğunu söyleyebiliriz. Nefes darlığı hastalığın ilk evrelerinde merdiven çıkma ve egzersiz gibi efor gerektiren işler sonrasında görülen nefes darlığı sonralarda istirahat halindeyken de gözlemlenir.

Pulmoner hipertansiyon belirtilerini kısaca sıralayalım;

  • Baş dönmesi
  • Yorgunluk
  • Kendini güçsüz hissetme
  • Nefes darlığı
  • Göğüs ağrısı
  • Göğüste sıkışma hissi
  • Çarpıntı
  • Öksürük
  • Deri ve dudakların mavimsi renk alması
  • Ayak bileklerinde oluşan ödem
  • Karaciğer büyümesi
  • Karın şişliği

Pulmoner Hipertansiyon Teşhisi

Genellikle hastalığın son evrelerinde teşhis edilen pulmoner hipertansiyon, birçok hastalıkla aynı belirtileri göstermektedir. Bu nedenle teşhis edilmesi zor hastalıkların başında gelmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi pulmoner hipertansiyon hastalığında da erken teşhis oldukça önemlidir. Pulmoner hipertansiyonun birçok hastalıkla aynı belirtileri göstermesi nedeniyle oldukça detaylı bir inceleme yapılması gerekmektedir. Yapılan detaylı incelemeler ve tetkikler sonucunda doğru teşhis konarak bir an önce tedaviye başlanmalıdır.

Pulmoner Hipertansiyon Teşhisi İçin Yapılan Tetkikler

  • Kan tahlili
  • EKG
  • Ekokardiyografi
  • Transözofegeal ekokardiyografi
  • Akciğer tomografisi
  • Solunum fonksiyon testi
  • Akciğer ventilasyon-perfüzyon sintigrafisi
  • 6 dakikalık yürüme testi
  • Kalp kateteri
  • Pulmoner arteriyografi

Pulmoner Hipertansiyon Tedavisi

Pulmoner hipertansiyon hastalığının kesin bir tedavisi yoktur. Ancak uygulanan tedaviler ile hastanın şikayetlerinin en aza indirilmesi ve hastalığın ilerlemesinin önlenmesi amaçlanır. Pulmoner hipertansiyonun oluşmasında etkili olan bir hastalık söz konusu ise öncelikle bu hastalığın tedavisi gerçekleştirilir. Hastanın solunum yolu enfeksiyonuna karşı kendini koruması oldukça önemlidir. Bu nedenle pulmoner hipertansiyon hastalarının solunum yolu enfeksiyonu şikayeti bulunan kişilerden uzak durmaları önerilmektedir. Tedavi sürecinde kullanılan ilaçlar ile kan pıhtılaşması ve kalp kasılmaları gibi sorunların önlenmesi amaçlanır. Ancak hasta tüm bu ilaç tedavilerine herhangi bir yanıt vermiyor ve durumu gittikçe kötüleşiyorsa son çare olarak kalp veya akciğer nakli gerçekleştirilir.

Kistik Fibrozis Nedir?

Kistik fibrozis (KF), doğuştan, anne ve babadan gelen bozuk genlerin çocuğa geçmesi ile ortaya çıkan genetik bir hastalıktır. Başka birisinden bulaşma ya da daha sonradan oluşan bir hastalık değildir.

Belirtileri çocukluk çağında sık görülen rahatsızlıklarla benzer olduğu için hasta tanı almada gecikebilir. Hastalığın seyri iyi yapılmazsa hafif semptomlar yerini organ tutulumlarına bırakabilir hatta ölümle sonuçlanabilir. Akciğer tutulumu hastalığın prognozunu belirleyen önemli bir faktör olmakla birlikte, pankreas tutulumundan kaynaklı malabsorbsiyon (emilim bozukluğu) da sağ kalımı etkileyen faktörlerdendir.

Kistik Fibrozis 

Kistik Fibrozis Nedenleri Nelerdir? 

Genetik geçişli bir hastalıktır. Yani, anne ve babanın her ikisinden mutasyona uğramış gen gelmesi hastalığın en temel nedenidir.

Belirtiler:

  • Tutulan organa göre değişmekle birlikte birçok bulgu ile karşımıza çıkabilmektedir.
  • Erken süt çocukluğu dönemlerinde tekrarlayan ve tedaviye dirençli alt solunum yolu enfeksiyonları, öksürük, hırıltı ile karşımıza çıkabilir.
  • Hastalarda kilo almada zorluk, yağlı, pis kokulu ve sık dışkılama, büyüme ve gelişme geriliği görülebilir.
  • Anneleri tarafından öpüldüklerinde aşırı tuzlu bir teri olduğu hissedilebilir.
  • Özellikle sıcak havalarda sıvı ve tuz kaybı, halsizlik, iştahsızlık ve bitkinlikle müracaat edebilirler.
  • Daha büyük çocuklarda saydığımız belirtilere ilave olarak aşırı balgam çıkartma, sık akciğer enfeksiyonu geçirme, parmak uçlarının irileşmesi (çomak parmak), burun polipleri, tekrarlayan sinüzit atakları görülebilir.
  • Nadiren şeker hastalığı gibi bulgularla da karşımıza gelebilmektedir.
  • Erişkin yaşlarda ise bunlara ilave olarak kısırlık, ergenlik gecikmesi, pankreatit atakları, karaciğer ve pankreas yetmezlikleri görülebilmektedir.

Kistik Fibrozis Teşhisi Nasıl Yapılır?

Kistik fibrozis hastalığının belirtileri gibi şikayetler de çok çeşitli olabilmektedir. Kansızlık, karaciğer fonksiyon testlerinde yükseklik, klor değerlerinde bozukluk ve kan gazında değişikliklere rastlanması, akciğerin yanı sıra göğüs filmi bulguları, kistik fibrozis teşhisi için izlenen yollardandır. Kesin tanı ise ter testinde klor yüksekliğinin görülmesi ile konulmaktadır. Bu test sonucu 60 ve üzeri alınan değerler, kistik fibrozis anlamına gelmektedir. Aynı zamanda kistik fibrozis gen mutasyonu analizi yapılara da, hastalığın oluştuğu mutasyon tipi saptanabilmektedir.

Kistik Fibrozis Nasıl Tedavi Edilir? 

Kistik Fibrozis ilaç, fizik tedavi ve egzersiz kombinasyonu ile tedavi edilir.

İlaç: Kistik Fibrozis tedavisinde kullanılan üç ana ilaç vardır.

Hava yolunu açık tutan bronkodilatör ilaçlar, enfeksiyonlarla savaşan antibiyotikler, iltihabı hafifleten steroidler. Sindirime yardımcı olması için, Kistik Fibrozis hastalarının her yemekle birlikte pankreas enzimlerde alması gerekir.

Fizyoterapi: Hava yollarında mukus tabakasının temizlenebilmesi için ve enfeksiyonun minimize edilebilmesi için günlük fizik tedavi kaçınılmazdır. Bu fizyoterapi, evde ebeveyn veya bakıcı tarafından uygulanabilir. Çocuklar yeterince büyüdüklerinde, gerekli günlük terapilerini kendileri uygulayabilirler. Egzersiz Kistik Fibrozis’in tedavisi ve yönetilmesinin önemli parçalarından biri günlük egzersizlerdir.

Bronkopulmoner Displazi (BPD)

Erken doğan bebeklerde, gelişimini tamamlayamamış akciğerler nedeniyle bebekler soluk almada problem yaşamaktadır. Bu bebeklerin çoğu ilk günlerde solunum cihazı (ventilatör) yardımıyla nefes alıp verirler, uzun süre Oksijen tedavisi almaları gerekebilir. Bu tedaviler sırasında gelişimini tamamlamamış olan prematüre akciğer dokusunda ve Hava yollarında zedelenme ve enflamasyon gelişebilir. Bir prematüre bebek 28 günlük olduğunda oksijen tedavine ihtiyaç duyuyorsa bronkopulmoner displazi (BPD) veya kronik akciğer hastalığı tanısı konur. Bu bebekler ek oksijen ve bazen de solunum cihazı yardımına ihtiyaç duymaktadırlar.

Bronkopulmoner Displazi (BPD)

Belirtiler

Bronkopulmoner displazi hastalığı olan bebekler solunum çabası içerisindedirler ve diğer solunum problemleri ile birlikte sıkıntı belirtileri gösterirler. Bu işaretler;

Hızlı, yüzeyel soluma, Kaburgalarında ve göğüs duvarında içeri çekilmeler, Öksürük, Her solumada göğüs duvarının ve karnın zıt doğrultularda hareketi, Hışıltı (bebek soluk alıp verirken ıslık tarzında ses), Boyunda, omuzlarda ve vücudun üst kısmında zayıf duruş, Tekrarlayan morarma dönemleri Apne (solunumun durması)

Tanı

Tanı çoğu zaman, solunum problemleri olan bir prematüre bebeğin 28 günden uzun süre ek oksijen desteğine ihtiyaç duyması ile konur. Bir bebeğin BPD olduğunu ancak doğumundan haftalar geçtikten sonra söylenebilir. BPD’li bebeklerin akciğer filmlerinde sıklıkla kabarcıklarla dolu, süngerimsi görüntüler vardır.

Tedavi

Özel bir tedavisi olmayıp genellikle destek tedavisi verilir. Destek tedavisi, bebeğin yeterli oksijen almasını, düzenli beslenmesini, sıcak tutulmasını, enfeksiyonlardan korunmasını veya tedavi edilmesini ve uygun miktarda sıvı ve besin verilmesini içerir. Bu, bebeğin akciğerlerine gelişmesi için zaman kazandırır. BPD’li bebekler genellikle yeni doğanlara özel yoğun bakım ünitelerinde tedavi alırlar.

BPD’nin en önemli tedavi yolu oluşmasının önlenmeye çalışılmasıdır. Önlem çabaları şöyle sıralanabilir:

Erken doğumun önlenmesi: Erken doğum yapma riski yüksek olan kadınlarda düzenli doğum öncesi bakım, erken doğan bebek sayısını azaltacaktır. Erken doğum yapma ihtimali olan anneye steroid tedavisi verilmesi bebeğin akciğerlerinin olgunlaşmasına yardımcı olacaktır.

Dışarıdan sürfaktan verilmesi: Sürfaktan, normalde sağlıklı, gelişmiş akciğerlerin iç yüzeyini kaplayan özellikli bir sıvıdır. Sürfaktan akciğerlerin kolay açılmasını sağlar ve onların tamamıyla kapanmasını engeller. Normal soluyan bir akciğer daha fazla oksijen alır.

Akciğer Embolisi Nedir?

Akciğer embolisi akciğerlerde tıkanmış bir kan damarı nedeniyle oluşan sağlık sorunudur. Tıp literatüründe pulmoner emboli olarak adlandırılan durum çabuk tedavi edilmezse hayatı tehdit edici sonuçlara neden olabilir. Akciğer atar damarlarındaki bu tıkanma, akciğerlerlere ve yeterli oksijen alamayan diğer organlara zarar verebilir. Ciddi bir durumdur ve iyileşme haftalar veya aylar sürebilir.

Akciğer Embolisi

Akciğer Embolisi Neden Olur?

Akciğer embolisi, sıklıkla kan pıhtısı olan bir materyalin akciğerlerdeki bir atardamara ulaşarak tıkanıklığa neden olduğu durumda meydana gelir. Bu kan pıhtıları en sık olarak bacaklardaki derin damarlardan gelir. Bu durum derin ven trombozu (DVT) olarak bilinir. Nadiren, kan damarlarındaki tıkanmalar, kan pıhtıları dışındaki başka maddelerden kaynaklanabilir. Bu materyallerden bazıları;

  • Kırık, uzun bir kemik iliğinden yağ, kolajen veya diğer dokular
  • Bir tümörün parçası
  • Hava baloncukları şeklinde sıralanabilir.

Akciğer Embolisi İçin Risk Faktörleri Nelerdir?

Her ne kadar herkeste pulmoner emboli ile sonuçlanan kan pıhtısı görülebilse de bazı faktörler riskte artışa neden olur.

Hastanın Tıbbi Geçmişi

Hastanın kendisi veya aile üyelerinden herhangi birinin geçmişte venöz kan pıhtısı veya akciğer embolisi geçirmiş olması durumu yeni bir emboli için yüksek risk oluşturur. Ayrıca, hastada görülen bazı tıbbi durumlar ve tedaviler emboli riskinde artışa neden olur. Bu faktörlerden bazıları şunlardır;

  • Kalp damar hastalıkları. Kardiyovasküler hastalıklar
  • Pankreas, yumurtalık ve akciğer kanserleri ve vücudun uzak bölgelerine yayılmış birçok kanser türü kan pıhtılaşmasında görevli bazı maddelerin seviyelerini artırarak akciğer embolisi riskini yükseltir.
  • Cerrahi uygulamalar, kan pıhtılaşmasının önde gelen nedenlerinden biridir. Büyük cerrahi girişimlerden önce ve sonra hastaya pıhtı önleyici ilaçlar verilebilir.

Uzun Süre Hareketsizlik

Kan pıhtılarının, aşağıdaki gibi uzun süreli hareketsizliğin olduğu dönemlerde oluşması daha olasıdır:

  • Yatak istirahati. Ameliyat sonrası, kalp krizi, bacak kırığı, travma veya herhangi bir ciddi hastalık gibi nedenlerle uzun süreli yatak istirahati kişiyi kan pıhtı oluşumuna karşı daha savunmasız hale getirir.
  • Uzun yolculuklar. Uzun süreli uçak veya araba yolculukları sırasında sıkışık bir pozisyonda oturmak bacaklardaki kan akışını yavaşlatır ve pıhtı oluşumunu tetkikler.

Diğer Risk Faktörleri

  • Sigara kullanımı.
  • Aşırı kilolu olmak. Obezite,
  • Östrojen desteği almak.
  • Bebeğin rahim çevresindeki damarlara bası yapması bacaklardan kanın geri dönüşünü yavaşlatabilir.

Akciğer Embolisi Belirtileri Nelerdir?

Akciğer embolisi belirtileri; akciğerlerin ne kadar etkilendiğine, pıhtıların boyutuna ve altta yatan akciğer veya kalp hastalığı olup olmamasına bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterir.

  • Nefes darlığı. Karakteristik olarak aniden ortaya çıkar ve eforla birlikte kötüleşme eğilimi gösterir.
  • Göğüs ağrısı. Derin nefes alındığında, öksürürken, yemek yerken, eğilirken ya da hareketsiz durulduğunda artabilir.
  • Öksürük. Kanlı ve balgamlı öksürük görülebilir.
  • Sırtta ağrı
  • Aşırı terleme
  • Baş dönmesi
  • Sersemlik
  • Bayılma
  • Mavi dudak ve tırnaklar

Akciğer embolisi ile birlikte ortaya çıkabilecek diğer belirtiler şunları içerebilir

  • Genellikle baldırda ortaya çıkan bacak ağrısı veya şişmesi
  • Nemli ve soluk cilt (siyanoz)
  • Vücut ısısında yükselme
  • Aşırı terleme
  • Hızlı veya düzensiz kalp atışı
  • Baş dönmesi veya fenalık hissi

Ayrıca sayılan belirtilere ilave olarak bacaklarınızdan birinde (genellikle baldırda) ağrı, kızarıklık ve şişme görülebilir.

​​​Akciğer Embolisi Tedavisi Nasıl Yapılır?

Akciğer embolisi acil bir durum olduğundan şüphesi varsa kesin tanı için istenilen test sonuçları alınmadan önce hastaya pıhtılaşma önleyici ilaç enjeksiyonu yapılır. Antikoagülan adı verilen bu ilaçlar mevcut kan pıhtılarının büyümesini ve yeni pıhtıların oluşumunu önler. Testler pulmoner emboli varlığını doğrularsa, en az 5 gün antikoagülan ilaç enjeksiyonlarına devam edilir. Ayrıca takip eden 3 ay boyunca ağızdan pıhtılaşma önleyici tablet tedavisi de verilir. Hastalıkta erken teşhis ve tedaviyle tam iyileşme beklenir. Nadiren, akciğerden pıhtıyı çıkarmak için ameliyat gerekebilir.

Akciğer Embolisi Tedavisi Ne Kadar Sürer?

Derin ven trombozuna bağlı akciğer embolisinde kan sulandırıcılarla tedaviye 3 ila 6 ay devam edilir. Önceden kan pıhtısı  durumu olanlarda ise daha uzun sürelerle ilaç kullanımı gerekir. Kanser tedavisi gibi risk faktörleri varsa risk faktörleri devam ettiği sürece tedaviye devam edilir.

Akciğer Kanseri Nedir?

Sigaranın başlıca faktörlerden biri olduğu akciğer kanseri, kansere bağlı ölümlerde ilk sıralarda yer alıyor. Oysa erken evrede yakalandığında hastalığın tedavi şansı yükseliyor.

Akciğer kanseri yapısal olarak normal akciğer dokusundan olan hücrelerin ihtiyaç ve kontrol dışı çoğalarak akciğer içinde bir kitle (tümör) oluşturmasıyla başlıyor. Burada oluşan kitle öncelikle bulunduğu ortamda büyüyor, daha ileri aşamalarda ise çevre dokulara veya dolaşım yoluyla uzak organlara (karaciğer, kemik, beyin, vb) yayılarak hasara yol açıyor.

Akciğer Kanseri

Belirtiler

  1. Giderek Artan Öksürük

Akciğer kanserinin ilk belirtileri arasında yer alan öksürük, çoğunlukla başka nedenlere bağlı olduğu düşünülerek yeterince önemsenmiyor. Oysa iki haftadan uzun süren, giderek artan ve nedeni belirlenemeyen inatçı öksürük, akciğer kanserinin temel göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Bunula balgamda kan görülmesi veya balgam renginin koyu kahverengi olması da akciğer kanserinde önemli belirtiler olarak biliniyor.

  1. Göğüs Ağrısı

Yine pek çok nedenden kaynaklanabilen göğüs ağrısı da, aslında akciğer kanserinin temel belirtileri arasında yer alıyor. Göğüs ağrısı derin nefes alırken, öksürürken veya gülerken artıyorsa zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekiyor.

  1. Nefes Darlığı

Nefes darlığı ve hırıltılı soluma gibi solunumsal belirtiler akciğer kanserinin tüm evrelerinde ortaya çıkabiliyor. Sinsi gelişen akciğer kanserinin önemli bir göstergesi olan nefes darlığı, gerektiği şekilde önemsenmiyor.

  1. İştahsızlık ve Kilo Kaybı

Özellikle aktif sigara içen kişiler, iştahsızlığı olursa mutlaka bir doktora danışmalı. Nedeni belirlenemeyen kilo kaybı da akciğer kanserinin önemli belirtileri arasında yer aldığından, ihmal edilmemeli.

  1. Ses Kısıklığı ve Yutma Güçlüğü

Akciğer kanserinin belirtilerden biri olan ses kısıklığı ve yutma güçlüğü de tıpkı diğer belirtiler gibi birçok nedenden kaynaklanabiliyor.

  1. Halsizlik

Akciğer kanserinde çabuk yorulma, sürekli yorgunluk hissi ve halsizlik de atlanmaması gereken, sık görülen belirtiler arasında.

  1. Parmaklarda Çomaklaşma

El ve ayak parmaklarının uçlarındaki yumuşak dokunun şişip yuvarlaklaşmasıyla oluşan çomaklaşmanın yavaş ve ağrısız gelişmesi, akciğer kanseri dışı nedenlerden kaynaklandığını gösteriyor. Ancak hızlı ve ağrılı gerçekleşmesi, akciğer kanseri belirtileri arasında yer alıyor.

  1. Vücut Ağrısı

Ülkemizde özellikle sırt ve omuz ağrısı şikayetlerine sıkça rastlanırken, masa başı çalışanlar bunu çoğunlukla duruş bozukluğu ve uzun saatler bilgisayar başında çalışmanın yol açtığı bir sorun olarak değerlendirebiliyor. Oysa akciğer kanserinin yayılması durumunda sırt ağrısı, omuz ağrısı, kürek kemiği ağrısı, kol, bacak ağrısı ya da beyne sıçramışsa şiddetli baş ağrısı önemli belirtiler olarak kendini gösteriyor. Boyunda ve köprücük kemiğinin üzerindeki bezelerde büyüme ise, özellikle akciğer kanserine işaret ediyor.

  1. Sık Tekrarlayan Enfeksiyon

Bronşit ve zatürre gibi solunum yolu enfeksiyonlarının sık tekrarlaması ve iyileşmemesi de akciğer kanserinin belirtilerinden.

  1. Göz Kapağında Düşme

Göz kapağında düşme ve göz bebeğinde küçülme ile yüzün aynı tarafında terleme olmaması da akciğer kanserine işaret edebiliyor. Bu durum tıpta Horner sendromu olarak isimlendiriliyor.

Tanı Yöntemleri

Tanı için pek çok yöntem kullanılıyor. Bu kanser, yakın bölgelerdeki lenf düğümlerine veya başka organlara yayılmadan önce nadiren belirti verdiğinden hastaların sadece yüzde 15 kadarına erken dönemde tanı konulabiliyor. Erken tanı, çoğu zaman tesadüfen, başka bir hastalık nedeniyle yapılan incelemeler sırasında ortaya çıkıyor.

Günümüzde akciğer kanserinin tanısında kullanılan kimi yöntemler aşağıdaki gibidir:

  • Radyolojik incelemeler (Akciğer grafisi, Bilgisayarlı Tomografi, Manyetik Rezonans Görüntüleme, PET/CT) ek olarak balgam örneği incelemesi,
  • Bronşların endoskopik olarak değerlendirilmesi (bronkoskopi),
  • Bronkoskopik veya göğüs duvarından yapılan biyopsi,
  • Mediastendeki lenf bezlerinin değerlendirilmesi için mediastinoskopi ve video yardımlı torakoskopik cerrahi.

Tedavi Yöntemleri

Akciğer kanserlerinde tedavinin belirlenmesinde en önemli faktörler kanserin tipi ve evresi. Uygun hastalarda cerrahi yöntemlerle kanserin bulunduğu akciğer veya akciğer bölümü çıkartılabiliyor. Cerrahi için elverişli olmadığı düşünülen hastalarda ise kemoterapi uygulanabilmekte.

Bunların yanı sıra akıllı ilaçlar ve immünoterapi gibi yeni tedaviler de kanser hücrelerinin belirli özelliklere sahip olması durumunda kullanılabilir kimi yeni tedavi yöntemleri arasında.

Akciğer Kanserinden Korunma Yolları

  • Sigara ve alkol gibi kanser yapıcı maddelerden uzak durmak,
  • Pozitif düşünmek ve stresten uzak durmak,
  • Radyasyondan kaçınmak,
  • Katran, benzin, boya maddeleri, asbest vb. maddelerin solunmamasına dikkat etmek,
  • Hava kirliliğinden uzak durmak,
  • Sağlıklı beslenme düzenini korumak.

Akciğer Sertleşmesi (Idiopatik Pulmoner Fibrozis (IPF))

Akciğer Sertleşmesi Nedir?

İPF olarak kısaltılan hastalık, akciğer yapısının sert bir hal almasına sebep olur ve hastanın nefes almasında problemlere yol açar. Hastaların bir kısmında hayli çabuk bir şekilde ilerleyen hastalık bazı hastalarda da yavaş ilerlemektedir. Hastalığın en çok önem arz eden durumu ise solunum yetmezliğine neden olabilmesidir.

Akciğer Sertleşmesi (Idiopatik Pulmoner Fibrozis (IPF))

Akciğer Sertleşmesi Bulguları Nelerdir?

Akciğer Sertleşmesinin ilk evre bulgularını aşağıda sıraladık.

  • Balgam görülmeyen inatçı öksürük durumu,
  • Günlük aktiviteler esnasında dahi ortaya çıkan nefes darlığı,
  • Manşet raller seslerinin duyulması Fakat hastalık ileri seviyelere ulaştıkça bulgular göze daha çok çarpmaya başlar.

Bu halde gözlemlenen semptomlar şunlardır.

  • Dinlenirken bile görülen nefes almada zorlanma,
  • Mevcut kuru öksürüğün daha şiddetli bir hal alıp, öksürük krizlerine dönüşmesi,
  • Kolayca yapılabilen aktivitelerde bile yaşanan yorulma ve zorlanmalar,
  • El parmaklarında bir süre sonra ortaya çıkan çomaklaşma ya da diğer bir adıyla clubbing durumu,
  • Kan içerisinde mevcut oksijen saturasyonunun düşmesine bağlı olarak ortaya çıkan baygınlık ve uyku hali.

Bu semptomlar ise İPF’nin ileri seviyelerinde gözlemlenen bulgulardır. Mutlaka tedavi edilmelidir.

Tanı Nasıl Konur?

Hastalığın kesin tanısı akciğer dokusunun cerrahi yolla örneklenmesiyle konur. Ancak akciğer tomografisinde İPF için tipik görüntünün olması ve sebep olacak başka bir hastalığın bulunamadığı durumlarda cerrahi olmadan da tanı konulabilir. Hastalığın ağırlığı akciğer tomografisindeki görünüm, solunum fonksiyon testleri ve egzersiz testleriyle değerlendirilir. Hastalık seyri boyunca şikayetler giderek artar ve akciğer kapasitesi ve fonksiyonları da azalma gösterir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Uzun yıllardır İPF için etkin bir tedavi arayışı sürmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda çeşitli ilaçlar denenmesine rağmen hastalığın ilerleyişini durduran veya tedavi eden bir yöntem bulunamamıştır. Tek kesin tedavisi akciğer naklidir. Etkin bir tedavi bulunamadığından hastalığın tanısı konduğu anda, hastanın akciğer nakli için de değerlendirilmeye başlanması önerilmektedir.

Ancak son yıllarda umut vaadeden gelişmeler yaşanmaktadır. İPF’li hastalarda kullanılmaya başlanan yeni ilaçlarla hastalığın ilerleme hızının azaltılabildiği görülmüştür. Ancak bu etkinin hastalığın erken evrelerinde tedavi başlanırsa sağlanabildiği, ileri evrelerde ise çok yanıt alınmadığı ve oluşan akciğer hasarının geri dönmediği görülmektedir.

KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) Nedir?

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı kelimelerinin baş harfleri ile adlandırılan KOAH hastalığı, akciğerlerde bulunan ve bronş adı verilen hava keseciklerinin tıkanması sonucu; solunum güçlüğü, öksürük ve nefes darlığı gibi şikâyetlere yol açan kronik bir hastalıktır.

Nefes alma ile birlikte akciğerlere dolan temiz hava bronşlar tarafından emilir ve temiz hava içerisinde yer alan oksijen, kan ile dokulara ulaştırılır. KOAH hastalığının oluştuğunda bronşlar tıkanarak akciğer kapasitesinin büyük oranda azalmasına neden olur. Bu durumda alınan temiz hava akciğerlerden yeteri kadar emilemez, dolayısıyla kan ile dokulara yeterli oksijen iletimi sağlanamaz.

KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)

KOAH Tanısı Nasıl Konulur?

Kişi sigara içiyorsa uzun süreli nefes darlığı, öksürük ve balgam şikâyetlerinin varlığı KOAH tanısı için yeterli görülür ancak kesin tanı için solunum testi değerlendirmesi yapılmalıdır. Birkaç dakika içerisinde uygulanan solunum değerlendirme testi, kişinin solunum cihazına derin nefes alarak üflemesi ile gerçekleştirilir. Akciğer kapasitesi ve varsa hastalığın evresi hakkında kolayca bilgi sahibi olunmasını sağlayan bu testi, özellikle 40 yaş üzeri sigara kullanan kişilerin yılda en az bir kez yaptırması gerekir.

KOAH Belirtileri Nelerdir?

“KOAH hastalığı nedir?” sorusunun yanıtı kadar önem taşıyan bir diğer nokta ise KOAH belirtileri ve belirtilerin doğru takip edilmesi olarak değerlendirilir. Hastalığa bağlı olarak akciğer kapasitesi büyük oranda azalırken dokulara yeterli miktarda oksijen iletimi sağlanamayacağından başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtiler gözlenir.

Başlangıç evresinde hızlı yürüme, merdiven çıkma ya da koşma gibi aktiviteler sonucunda ortaya çıkan nefes darlığı problemi, hastalığın ilerleyen evrelerinde uyku sırasında dahi gözlenebilen bir problem halini alır.

Öksürük ve balgam problemi ise yine başlangıç evrelerinde yalnızca sabah saatlerinde ortaya çıkan birer belirti olarak görülse de hastalığın ilerlemesi ile birlikte şiddetli öksürük ve yoğun balgam gibi KOAH belirtileri gözlenir.

KOAH Nedenleri Nelerdir?

KOAH hastalığının ortaya çıkışındaki en büyük risk faktörünün sigara ve benzeri tütün ürünlerinin tüketilmesi olduğu ve bu ürünlerin dumanına maruz kalan kişilerde de hastalığın görülme sıklığının büyük oranda arttığı bilinir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalar, KOAH hastalığının ortaya çıkmasında kirli hava koşullarının da büyük oranda etkili olduğunu ortaya koyar. İş yerlerindeki; toz, duman ve kimyasal maddeler ile ev ortamlarında kullanılan odun ve tezek gibi organik yakıtlara bağlı gelişen hava kirliliğinin bronşlarda tıkanmaya neden olduğu ve akciğer kapasitesinin büyük oranda azaldığı gözlenir.

KOAH Hastalığı Evreleri Nelerdir?

Hastalık, belirtilerin şiddetine göre hafif, orta, ağır ve çok ağır KOAH olmak üzere 4 farklı evre ile adlandırılır.

Hafif KOAH: Yoğun tempolu işlerde ya da merdiven çıkma, yük taşıma gibi efor gerektiren aktiviteler sırasında ortaya çıkabilen nefes darlığı belirtisi görülür. Bu evre hastalığın başlangıç evresi olarak da bilinir.

Orta KOAH: Gece uykusunu bölmeyen ancak basit günlük işler sırasında nefes darlığı gelişmesine neden olan KOAH evresidir.

Ağır KOAH: Nefes darlığı şikayetinin gece uykusunu dahi böldüğü, solunum sıkıntısına bağlı gelişen halsizlik probleminin günlük işleri yapmayı engellediği hastalık evresidir.

Çok Ağır KOAH: Bu evrede nefes almak son derece güçleşir, kişi ev içerisinde dahi yürümekte zorlanır ve dokulara yeterli oksijenin iletilememesi nedeniyle çeşitli organlarda rahatsızlıklar meydana gelir. İlerleyen akciğer hastalığına bağlı olarak kalp yetmezliği gelişebilir ve bu durumda hasta hayatını oksijen desteği olmadan sürdüremeyecek hale gelir.

KOAH Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

KOAH tedavisi genellikle hastalığın ortadan kaldırılmasına yönelik değil, belirti ve rahatsızlıkların şiddetinin azaltılmasına yönelik girişimler içerir. Bu noktada tedavi için uygulanacak ilk adım, eğer kullanılıyorsa sigaranın bırakılması ve hava kirliliği bulunan ortamlardan uzaklaşılması olmalıdır. Sigaranın bırakılması ile birlikte bronşlardaki tıkanıklık şiddeti bir nebze hafifler ve kişinin nefes darlığı şikayeti büyük oranda azalır.

Paylaş
Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on email

Küçük dokunuşlar, büyük farklar ...
Aklında tut; Meme Estetiği, Botoks Enjeksiyonu, Çene Estetiği, Dudak ve Yüz Dolgusu, Karın Sıkılaştırma, Kozmetik Cerrahi, Burun Estetiği, Kol Germe, Göz Altı Morlukları gibi küçük dokunuşlar yaşam kalitenizde büyük farklılıklar yaratır.

Doktorunuza Sor..

Formu doldurun ve neyle ilgilendiğinizi bize bildirin.
Turkey Istanbul Medical Logo

Mükemmelliğe kendimizi adadık

Hastalarımıza tedavi için ihtiyaç duydukları bilgileri ve faydalı tıbbi tavsiyeleri veriyoruz ve gerekli işlemleri yürütmede kararlar alıyoruz, Ameliyat olsun ya da olmasın. Sertifikalı doktorlarımız hastalarımıza hizmet vermeye adamıştır.

MON-FRI10:00 – 20:00
Saturday10:00 – 17:00
Sunday12:00 – 17:00

TIM LLC .Licence No: A – 7042
Inonu Mh. Cumhuriyet Cd. No : 105/1 
Şişli / ISTANBUL / TURKEY